Önce sakin olun ve evinizde en sevdiğiniz koltuğa doğru yönelin. Şimdi sakince oturun ve arkanıza yaslanın. Hatta elinize de bir kahve alın ya da çay. Her neyse. Hangisini daha çok içmeyi seviyorsanız onu alın. Bu sefer bitki çayı içmek de isteyebilirsiniz. Hani farklılık olsun. Hem de melisa çayının sakinleştirdiği yönünde söylentiler var. İyisi mi yapın bir melisa. Bu sefer her zamankinden farklı bir bardağa koyun, hiç kullanmadığınız bir bardağa. Bir de arka fona sevdiğiniz bir müziği ekleyin. İlla klasik müzik sevmek zorunda değilsiniz canım. Sizi rahatlatan bir müzik olsun. Kimisi der ki ben metal tarzı müzik parçaları dinleyerek rahatlarım. O da olur. Kimisi arabeskçidir. O ağır müzik alır götürür onu başka diyarlara. Hadi bu sefer o da kabul. Farklılıkta yapabilirsiniz zaten. Ki bu sefer bir farklılık yaparak hiç dinlemediğiniz bir şarkıyı seçin. Yavaştan çalsın sadece. Arkada tıngır mıngır. Siz de derin bir nefes alın, öyle bir derin nefes alın ki o nefesin akciğerlerinize doluşunu hissedin. Doluştaki tazeliği hissedin. Şimdi kapatın gözlerinizi. Yılların üst üste gelmiş olduğunu unutun. Geçtiğimiz 10-20 yılda uğradığınız haksızlıkları da bir kenara bırakın. İyisi mi kötü insanların da hayatınızdan çıkıp gittiğini varsayın. Bir an için hayatınızdaki bütün aksiliklerin silindiğini düşünün. Pişmanlıklar, varsayımlar, kafanızda takılan ve uyumanıza engel olan düşünceler hepsini bir kutuya koyun ve yollayın.

Bir an için. Bir an için bütün bu okuduklarınızı yapın ve derin nefes almaya devam edin.

 

Şimdi gözlerinizi açın. Nasılsınız?

 

Nasıl hissettiniz? Yeni hayatınıza hoş geldiniz. Çünkü az önce yıllardır yapmadığınız bir şeyi yaptınız. Kendinize kısacık bir zaman olsa bile ayırdınız ve kendinizi iyi hissettiniz. Peki neden bu durumu daha sık yapmıyorsunuz? Hiç bunu düşündünüz mü? Kendinizi, kendinizin de bir canlı olduğunu ve diğer herkes gibi biraz nefes almaya ihtiyacınız olduğunu. En son kendiniz için ne yaptığınızı bir düşündünüz mü? Koşuşturmalı geçen bir hayat karmaşası içinde, sabahın köründe o otobüse yetişemezseniz hayatınızda ne değişecek hiç düşündünüz mü? İşe geç kalmamak ve eve zamanında dönmek hayat amacınız haline geldiğinde kalabalıklar içinde kaybolduğunuz hissine kapıldınız mı? Bunların üzerine düşünmek insanı yorar, doğru. Belki de ne okuyorum ben de diyorsunuz. Ama okuduğunuz bu satırlar sadece yüksek doz farkındalık içerir. Çünkü herkesin hayatında nefes alacağı kendine es diyebileceği özel zamanlara ihtiyacı vardır. Bu anlara ne kadar uzun ya da ne kadar kısa süre yaptığınızın bir anlamı yoktur. Ne kadar kaliteli yaptığınız duruma anlam katar. Herkesin hayatından ve karnını doyurma telaşından çıldırdığı bir ortamda her gün saatlerce iğrenç hayatlarınızdan yakınıp dururken kendi içimizde bulunan güzel duyguları keşfetmek elbet zor. Ama imkansız değil. Çünkü hayatta mutlu olmak o kadar da zor değildir. Bunu anlamak için danışanlarımı bir huzur evine ya da üçüncü dereceden bir yoğun bakımın kapısına gönderdiğim çok olmuştur. Neden mi? İnsan nankör varlıktır. Hayatının elinden uçup gideceğini anladığı anda aklı başına gelir. Yaşamak diye düşünür yaşamak aslında ne kadar güzel. Ve ömür bir o kadar da kısa. İşin kötü kısmı gidip bu yerlerdeki insanları görmeden önce aklının ucuna bile gelmeyen yaşam, bir anda değer kazanır. İsteğimiz ise yaşamın son anına gelmeden önce en azından üçümüz beşimiz farkında olalım. Yaşamı sevelim. Kendimizin ne kadar değerli ve kıymetli olduğunu hatırlayıp, kendimize zaman ayıralım. Ufak es’ler bırakalım. Üçümüz beşimiz belki üçyüzümüz beşyüzümüz olur. Umut var oldukça yaşam vardır.

Ve unutmayalım ki bugün yarınlarımız için aslında ilk gündür. Her günü ilk gününüz gibi yaşamanız dileklerimle….